Evet bildiğimiz edebiyatımızın bir akımı olan Garip akımından bahsedeceğim. Ama hocanın verdiği ödev sonucu ansiklopedik bilgi arayanlar yanlış yerdesiniz. Burası blogger burada olmaz o sizi Vikipediye alalım:) ''Okumazsanız okumayın'' gibi şeyler ima etmiyorum tabi. Amaan hem ödev de neymiş ben bu zamana kadar yapmadım, bir şey olmuyor merak etmeyin:)
NOT: Bol şiirli bir edebiyat postu olacaktır ama duygulu şiirler değil, sonuçta Garip akımında bahsediyoruz;)
Garip hareketini başlatanlar;
Orhan Veli Kanık
Melih Cevdet Anday
Oktay Rifat Horozcu
Bakınız gariplik 1: Adamların baş harflerinden OMO çıkıyor:)
Omo!! Bizim Kore'ye de uydu değil mi?:)
Dediğim gibi Garip akımını açıklamayacağım, zaten adı üstünde;) Bir şiir yazayım anlarsınız :)
Ağaç
Ağaca bir taş attım;
Düşmedi taşım,
Düşmedi taşım.
Taşımı ağaç yedi;
Taşımı isterim,
Taşımı isterim!
Hah işte Garip şiiri bu:) İşte bu şiir oluyor ama garip bir şiir oluyor. Adamlar demiş ki biz istediğimiz her şeyi yazacağız ama kafiyeymiş, redifmiş... kural tanımayız. Şiir yazacağız diye estetik olmak zorunda da değiliz biz de böyle yazarız şiirimizi demişler bu çıkmış:)
Orhan Veli bu akımın en iyisidir. İşin GARİBİ 36 yaşında ölmesine rağmen diğerlerine göre daha fazla ve güzel şiirler yazmış.Yaşasaymış neler yaparmış siz düşünün. Hocamızın anlattığına göre adam kuyuya düşüp ölmüş. Büyük ihtimalle de içkili iken ayağı kaymış.
Evet içki belki de Orhan Veli'nin ölümüne neden olsa da yöntem buymuş. Adamlar içkiliyken daha doğal, içten ve dürüst olduklarını düşünüyorlarmış ve içkiliyken yazdıkları şiirleri başyapıt sayıyorlarmış:) Ben de Garip şiirine ilgi duysam da baş yapıtımı ayık kafayla yapacağım:))
Ha bir de hipnoz yöntemi varmış. Hipnoz ettikleri kişilerin yazdığı şiirleri de çeşitli baskılardan kurtularak sadece bilinç altındakileri yansıttığını düşünerek başyapıt sayıyorlarmış yine. Mantıklı aslında düşününce herkesin üstünde çeşitli baskılar vardır ve bu baskılar nedeniyle doğal davranamayabilir ama içkili insanın ya da hipnoz edilmiş insanın tamamen doğal oldukları nereden çıktı?
Garip hareketinden o kadar da garip olmayan bir şiir;
Anlatamıyorum
Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Gözyaşlarıma, ellerinizle?
Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce
Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum
Orhan Veli
Buraya kadar olan kısmı bir yılı aşkın bir süre önce yazmıştım. Artık taslaklardan çıkarmanın vakti geldi diye düşündüm :) Bu arada yazıya hiç dokunmadım tamamen bir yıl önceki düşüncelerim o kadar emek harcamışım silmek de istemedim :)
Yine Orhan Veli'den bir şiir. Tahminleri alayım? :))
İstanbul'u Dinliyorum
İstanbul'u dinliyorum gözlerim kapalı
Önce hafiften bir rüzgar esiyor;
Yavaş yavaş sallanıyor
Yapraklar, ağaçlarda;
Uzaklarda, çok uzaklarda,
Sucuların hiç durmayan çıngırakları
İstanbul'u dinliyorum gözlerim kapalı
İstanbul'u dinliyorum gözlerim kapalı;
Kuşlar geçiyor, derken;
Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık.
Ağlar çekiliyor dalyanlarda;
Bir kadının suya değiyor ayakları;
İstanbul'u dinliyorum gözlerim kapalı.
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Serin serin Kapalıçarşı
Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa
Güvercin dolu avlular
Çekiç sesleri geliyor doklardan
Güzelim bahar rüzgarında ter kokuları;
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Başımda eski alemlerin sarhoşluğu
Loş kayıkhaneleriyle bir yalı;
Dinmiş lodosların uğultusu içinde
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul'u dinliyor, gözlerim kapalı;
Bir yosma geçiyor kaldırımdan;
Küfürler, şarkılar, türküler, laf atmalar.
Bir şey düşüyor elinden yere;
Bir gül olmalı;
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir kuş çırpınıyor eteklerinde;
Alnın sıcak mı, değil mi, biliyorum;
Dudakların ıslak mı, değil mi, biliyorum;
Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından
Kalbinin vuruşundan anlıyorum;
İstanbul'u dinliyorum.
Orhan Veli'nin bu şiiri bize çok duygulu gelebilir ama sadece gözlerini kapatmış ve İstanbul'u dinlemiş. Sonra da bunu kağıda dökmüş. Bu kadar basit (!) :)
Kitabei Sengi Mezar
Hiç bir şeyden çekmedi dünyada
Nasırdan çektiği kadar;
Hatta çirkin yaratıldığından bile
O kadar müteessir değildi;
Kundurası vurmadığı zamanlarda
Anmazdı ama Allah'ın adını,
Günahkar da sayılmazdı.
Yazık oldu Süleyman Efendiye
Mesele falan değildi öyle,
To be or not to be kendisi için;
Bir akşam uyudu;
Uyanmayıverdi.
Aldılar, götürdüler.
Yıkandı, namazı kılındı, gömüldü.
Duyarlarsa öldüğünü alacaklılar
Haklarını helal ederler elbet.
Alacağına gelince...
Alacağı yoktu zaten rahmetlinin.
Tüfeğini depoya koydular,
Esvabını başkasına verdiler.
Artık ne torbasında ekmek kırıntısı,
Ne matarasında dudaklarının izi;
Öyle bir rüzigar ki,
Kendi gitti,
İsmi bile kalması yadigar.
Yalnız şu beyit kaldı,
Kahve ocağında, el yazısıyla:
''Ölüm Allah'ın emri,
Ayrılık olmasaydı.''
Bu da en sevdiklerimden :) Süleyman Efendi hocasıydı yanlış hatırlamıyorsam onun ölümü üzerine yazmıştı yine yanlış hatırlamıyorsam :)
Rahatı Kaçan Ağaç
Tanıdığım bir ağaç var
Etlik bağlarına yakın
Saadetin adını bile duymamış
Tanrının işine bakın.
Geceyi gündüzü biliyor
Dört mevsim, rüzgarı, karı
Ay ışığına bayılıyor
Ama kötülemiyor karanlığı.
Ona bir kitap vereceğim
Rahatını kaçırmak için
Bir öğrenegörsün aşkı
Ağacı o vakit seyredin.
Bu da Melih Cevdet'ten...
Başlık dikkatimi çekiyor o yüzden paylaşmak istedim. Dikkat bunlar LYS'de çıkabilir ;)
Sırada Garip hareketine dair okuduğum ilk şiir olduğunu düşündüğüm şiir gelsin; (tanıma bak be!)
Ekmek ve Yıldızlar
Ekmek dizimde
Yıldızlar uzakta ta uzakta
Ekmek yiyorum yıldızlara bakarak
Öyle dalmışım ki sormayın
Bazen şaşırıp ekmek yerine
Yıldız yiyorum
Çok iyi ya! :D Keşke ben yazsaydım dediğim şiirlerdendir.
Bu arada Oktay Rifat'ın olduğunu bilmiyordum ya da unutmuş olmalıyım. Ondan da şiir paylaşmamıştım iyi oldu :)
Son olarak gruba ithafen...
Fotoğraf
Dört kişi parkta çektirmişiz,
Ben, Orhan, Oktay, bir de Şinasi...
Anlaşılan sonbahar
Kimimiz paltolu, kimimiz ceketli
Yapraksız arkamızdaki ağaçlar...
Babası daha ölmemiş Oktay'ın,
Ben bıyıksızım,
Orhan, Süleyman Efendiyi tanımamış.
Ama ben hiç böyle mahzun olmadım;
Ölümü hatırlatan ne var bu resimde?
Oysa hayattayız hepimiz.
Edebiyatımızda ilk aykırı akımın doğmasına vesile olan üç şaire (!) saygılar...